TUBA RUHENGİZ AZAKLI İLE EBRU SANATI ÜZERİNE SÖYLEŞİ..

Ebrucu Azaklı: Ebru yaparken kalbini doğru tut!

İstanbul Klasik Sanatlar Merkezi'nde hizmet etmekte olan ebrucu Tuba Ruhengiz Azaklı ile öznesinde ebru olan bir söyleşi yaptık.

İbrahim Ethem Gören/ Dünya Bülteni - Kültür Servisi

Ebru sanatı usta ebrucularımızın teknelerinin içinde hayatiyetini sürdürüyor. İstanbul'un; bir atım öte Türkiye'nin hemen her yerinde kadim ebru sanatının inceliklerine vakıf olan ustalar, yeni eserler ve isimlerle ebru iklimine yeni rüzgârlar taşıyor...

Ebru sanatımıza atölyesinde ve İstanbul Klasik Sanatlar Merkezi'nde hizmet etmekte olan ebrucu Tuba Ruhengiz Azaklı öznesinde ebru olan sorularımızı cevapladı...

Önce tohum düşer toprağa... Tekneye de bir damla boya konur... Sonra sap ve yapraklar filizlenir. Teknede büyüyen noktadan sap ve yapraklar iğne yardımı ile çıkarılır. Sonra çiçeğin başı filizlenir. Teknedeki sapın tepesine alev kırmızısı bir damla boya düşer. Sonra çiçek tüm güzelliği ile güneşe doğru açılır. Teknedeki çiçek de son halini alır.

 

İbrahim Ethem Gören: Tuba Hanım sizi tanıyabilir miyiz?

Tuba Ruhengiz Azaklı: 1984 yılında Erzurum'da doğdum. Babamın öğretmenliği nedeniyle çocukluk yıllarım birçok farklı şehirde geçti. 2001 yılında Bandırma İHL'den mezun olarak Karadeniz Teknik Üniversitesi'nde İlahiyat Fakültesi'ne başladım. 2006 yılında fakülteyi bitirip İstanbul'a geldim. Sanat hayatım yoğun olarak İstanbul'da başladı diyebilirim. Fuat Başar Hocam ile Hat ve Ebru eğitimine devam ettim. Aynı yıl başladığım Marmara Üniversitesi, İslam Sanatları Tarihi bölümü yüksek lisans eğitimimi 2008 yılında Yahya Efendi Kabristanı mezar taşlarını konu alan tezimi vererek tamamladım. Bu dönemde Prof. Dr. Semavi Eyice, Prof. Dr. M. Hüsrev Subaşı, Prof. Dr. Muhittin Serin, Prof. Dr. Selçuk Mülayim gibi çok değerli hocalardan ders alma fırsatım oldu. Tez çalışmalarım devam ederken bir müddet Klasik Türk Sanatları Vakfı'nın Eğitim Koordinatörlüğü görevinde bulundum. 2009 yılında evlendim ve Üsküdar'da atölyemi açtım. Şu an İstanbul Klasik Sanatlar Merkezi'nde ve şahsî atölyemde çalışmalarıma devam etmekteyim. Aynı zamanda 3 yıldır bitki ressamlığı yapmaktayım.

 

ZAMANI GELİNCE EBRUYA "BİSMİLLAH" DEDİM

 

Ebru sanatı ile nasıl hemhal olmaya başladınız?

Ebruyla çok küçük yaşlarda, anneannemin evinde dayımın teknesi ile tanıştım. O zaman ebru bana mucize gibi, dayım da sihirbaz gibi görünmüştü. Fırçayla, boyayla tekne başında tanışmam ise üniversite yıllarında oldu. Kendimi bildim bileli içimde var olan sanat aşkı, beni arayışa sevk etti. Resme olan ilgimi, üniversitede hat sanatına ve ebruya yönelttim. Ebru hep aklımdaydı ama başlamak için cesaret edemiyordum. Zamanın geldiğini hissedince "Bismillah" dedim, fırçayı elime aldım. Hâlâ fırçam elimde.

 

 

EBRUDA NE BİLİYORSAM ÖĞRETME GAYRETİNDEYİM

 Şimdilerde neler yapıyorsunuz?

Ebru sanatıyla ilgili araştırmalar yapmaya, yeni şeyler öğrenmeye devam ediyorum. Diğer yandan bildiğim ne varsa talep edenlere vermeye çalışıyorum. Ebru sanatını bozmadan, aslına uygun bir şekilde geliştirmeye, bu sanata yeni bir soluk getirmeye gayret ediyorum. Birkaç projem var. Onların üzerinde çalışıyorum.

 

TALEBENİN HOCASINDAN HER ZAMAN ÖĞRENECEĞİ BİR ŞEYLER VARDIR

 Klasik sanatlarda hoca-talebe münasebeti üzerine düşünceleriniz nelerdir?

Talebede hocanın ilmine, emeğine saygı, hocada ise "talebem iyi öğrensin, beni de geçsin " niyeti olmalı bence. Bir hoca talebesine kendi eseriymiş gibi bakarsa, onu en iyi seviyeye getirmek için uğraşır. Onu kıskanmaz. Her bildiğini öğretir. Talebe de sanatı öğrendikten sonra, "İşim bitti, alacağımı aldım" diyerek çekip gitmemelidir. Bizim sanatlarımızda hoca-talebe ilişkisi ölene kadar bitmez. Hatta öldükten sonra da mana âleminde hocasından istifade edenlerin olduğunu biliyorum. Hoca ile talebe ömür boyu görüşür. Talebenin her zaman hocadan alacağı, öğreneceği bir şeyler vardır.

 

Ebru öğreticiliği ebrucuya neler katıyor?

Sadece ebru değil, her ilmin öğreticiliği, öğreten kişi için eğitimdir bence.  İnsan, heybesinde olanın farkına onları öğrettiği vakit varıyor. Ve birçok şeyi öğretirken öğreniyor insan. Ayrıca aktardığınız ilmin başka bir insandaki yansımalarını seyretmek, karşınızdakinin sizden öğrendikleriyle yetiştiğini görmek bambaşka bir mutluluk.

 

Lale ebrusu özelinde soracak olursak sizce güzel bir çiçek ebrusu hangi hususiyetleri haiz olmalıdır?

Öncelikle ebru, denge ve ölçü unsurlarına uygun olmalıdır. Tabi ki üsluplaştırma olduğu için çiçeğin bazı uzuvları abartılı yapılabilir. Vurgulanmak istenen kısım ön plana çıkarılabilir. Ama bunun gözü rahatsız etmemesi, kendi içinde denge ve ölçü ile yapılması gerekir. Çiçeğin sayfa içine orantılı yerleştirilmesi, ağırlık noktasının belirlenmesi, estetik duruş verilmesi önemlidir.

Bir diğer önemli hususiyet yapılan ebrunun şirin olmasıdır. Ebru, bakan kişide güzel duygular uyandırmalı, gönlüne sıcaklık doldurmalı insanın. Bazen bir ebruya baktığınız zaman her şeyin usulüne uygun olduğunu, ölçülerin ve renklerin yerinde kullanıldığını görürsünüz. Ama soğuk bir duruşu vardır. O eseri izlemek keyif vermez. Bu hususiyet, ölçünün, kaidenin ötesinde bir hususiyettir.

 

 

EBRU YAPARKEN KALBİNİ DOĞRU TUT

 Bir ebruyu tekneden çıkardığınızda neler düşünürsünüz?

Ebruyu tekneden çıkaracağım zaman istisnasız heyecanlanırım. Çünkü son ana kadar sürprizlere açık bir sanattır ebru. Diğer sanat dalları gibi değildir. Sizin kontrolünüz dışında cereyan eden pek çok hadise vardır. Ebruyu tekneden çıkardıktan sonra da heyecanla izlerim.

Bununla beraber tekneye pozitif enerji göndermeye gayret ediyorum. Bunun etkisini defalarca kez tecrübe ettim. "Eyvah, boyalar akacak" dediğiniz an boyanın akması kaçınılmaz. O yüzden hocam ebru yaparken ve ebruyu tekneden alırken "Kalbini doğru tut" diye nasihat eder hep.

 

EBRU TEKNESİ İNSAN PSİKOLOJİSİNDEN ETKİLENİR

 Yaklaşık 10 yıldır ebru yapıyorsunuz? Talebelerinize ebru öğretiyorsunuz? Bu süreçte ebru size ne öğretti?

Bu zaman zarfı bana, ebruyu öğrenme sürecimin asla bitmeyeceğini öğretti. Her gün yeni bir şeyler keşfediyorum. Teknenin, boyanın, fırçanın yeni bir huyunu öğreniyorum. Sürprizlerle dolu bir sanat ebru... Zamanla daha fazla hâkim olup daha iyi kontrol edebilseniz de hiçbir zaman tam anlamıyla ipleri elinizde tutamıyorsunuz. Teknenin canı ne vermek isterse onu veriyor size.  Özenerek hazırladığım bir tekneden hiçbir şey alamadığıma, baştan savma hazırladığım tekneden nefis ebruların çıktığına şahit oldum defalarca kez. Ebru öğretirken de keşfettiğim bir hususiyettir bu. Tekne herkese farklı cevap veriyor. Aynı teknede aynı malzemeyle ebru yapan iki kişinin ebrusu bambaşka çıkabiliyor. Bazen bütün malzemeyi kuralına uygun hazırlamama rağmen, ebru yapan kişiye göre teknenin hırçınlaştığına, sonuç vermediğine de şahit oldum. Bu durum bana teknenin canlı olduğunu, insan psikolojisinden son derece etkilendiğini öğretti.

 

 

Ebru ile tabiat arasında nasıl bir ilişki kurarsınız?

Tabiatın ana unsurları toprak ve su... Ebru ise toprak boyaların su üzerinde dansı... Ve insanın da aynı materyalden, toprak ve sudan yaratılmış olması... Bu yüzden doğaya ve insana bu kadar yakın ebru...

Temelde var olan bu benzerliğin yanı sıra, ustalar, ebruda çiçeğin yapılışını rastgele değil, doğadaki nizamına, aşamalarına uygun şekilde belirlemişler. Önce tohum düşer toprağa... Tekneye de bir damla boya konur... Sonra sap ve yapraklar filizlenir. Teknede büyüyen noktadan sap ve yapraklar iğne yardımı ile çıkarılır. Sonra çiçeğin başı filizlenir. Teknedeki sapın tepesine alev kırmızısı bir damla boya düşer. Sonra çiçek tüm güzelliği ile güneşe doğru açılır. Teknedeki çiçek de son halini alır.

Bir diğer husus şudur ki, ebru sanatı ve diğer klasik sanatlar, doğayı birebir taklit etmez. Bu, yetenek eksikliğinden değil, kul olmanın bilinci ile stilize etme yoluna gitmekten kaynaklanır. Yaratılan güzelliklere hayranlığın bir ifadesi olarak stilize etme yoluna gidilmiştir.

 

SANAT MANEVİ TERBİYE YOLUDUR

 Gelenekli sanatlarda ve bahusus ebru sanatında sabrın yeri ve tevazuun yeri üzerine neler söylemek istersiniz?

Sanat, manevî terbiye yoludur. Osmanlı,  sanatı insanın ruhî ve manevî terbiyesi için kullanmış ve gençlere bu vasıta ile hayat disiplini kazandırmıştır.

Aynı zamanda bizim sanatımıza, Allah'ın yarattıklarına hayran olmanın bir göstergesi olarak bakılmalıdır. Sanatla uğraşan kişi de bu bilince sahip olmalıdır. "Ben yaptım" dememeli, "Allah'ın yarattığı güzelliklerin ortaya çıkmasında, Allah'ın hediye olarak verdiği yetenekle ve uzuvlarla aracı oldum" bilincini taşımalıdır. Herkes bu düşünceye sahip olabilse, sanatkârlar arasında sürtüşmeler, kavgalar da olmaz. Bu bilinci kaybettik maalesef. Hocam bu konuyla bağlantılı olarak şu örneği verirdi. Kıymetli hattatlarımızdan biri, güzel yazılar yazdığı zaman; "Azizim, bu gece yine iyi yazdırdılar" dermiş. Sanatta tevâzuu anlatan bundan güzel örnek bilmiyorum.

Sanatlarımız, kişiye güzel hasletler kazandırma, her işini güzel ve ahenk içinde yapma duygusunu aşılamasının yanında, kişiye sabretmeyi öğreten bir yöne de sahiptir. Ebru eğitiminde talebe hemen tekne başına oturtulmaz. Onu meşakkatli bir yol beklemektedir. Ustalar önce boya ezdirir, fırça bağlatır. Bunun sebeb-i hikmeti hem sabrı öğretmektir, hem de bu sanatların bu günlere o kadar kolay gelmediğini anlatmaktır bence. Biz şu an bütün malzemeleri hazır buluyoruz. Su üzerinde boyaları sağa sola da çekebiliyoruz. Bizim bilgisine vâkıf olup hemen yaptığımız şeyi, ustalarımız zamanında keşfetmek için aylarca, yıllarca çalışmışlar. Hocanın dört-beş sene uğraşıp keşfettiği bilgiyi öğrenci bir çırpıda öğrenmek ister. Hoca ise onun biraz emek sarf edip, kendi kendine keşif için çırpınmasını ister haklı olarak. Kişi gerçek bir sanatçı olmak istiyorsa, hazır bilgiye konmak yerine sabredip keşif için biraz ter dökmelidir.

 

 

Ebru sabrı öğretiyor mu?

Ben kendi adıma bu konuda ebrunun bana çok şey kattığını söyleyebilirim. Zamanla normal hayatta da sabır ve sükûnet içinde beklemeyi öğretiyor insana.

 Bir ebrucunun ebru sanatı için olmazsa olmazı ne olmalıdır?

 

Hocaya saygı, bilgi, tecrübe, yetenek ve hayal gücü bu sanatın olmazsa olmazıdır. Bunların tamamına sahip olmayan kişi, daha önce yapılanları taklitten öteye geçemez.

 

Klasik ebruda yeni arayışlar içine giriyor musunuz?

Ben, sanatlarımızın ana kaide ve kurallarına uymak kaydıyla, geliştirilmesi, yeni boyutlar kazanması gerektiğini düşünüyorum. Bu yüzden yeni arayışlar içine giriyorum.

Bu konudaki düşüncelerim eleştirilebilir... Ama ben klasik sanatların bir döneme takılıp kalmasını, bir noktada saplanıp bir adım öteye gitmemesini anlamsız buluyorum. Belli kaideler ve kurallar çerçevesinde gelişmeli, her gerçek sanatkârla beraber bir adım öteye gitmeli ve akıp giden zaman içerisinde bu yolla yaşamaya devam etmeli bence. Klasik ebru konusunda aşırı katı görüşte olan hocalarıma şu soruyu sormak isterim; Mustafa Düzgünman hocamızın, 50 sene daha ömrü olsaydı geldiği son noktayı tekrar edip durur muydu? Yoksa yeni denemeler yapar mıydı? Mesela gül ebrusunu geliştirir miydi?

Veya hocanın bahçesinde kır papatyası değil de lilyum çiçeği olsaydı bu çiçeği dener miydi?  Bence bu mesele üzerinde düşünmeye değer bir konu...

Bu soruyu hocanın ilk başladığı nokta ile son geldiği nokta arasındaki farka ve bu sanata olan katkılarına bakarak cevaplayabiliriz.

Kişi, klasik ebruyu etraflıca öğrendikten ve bu sanata uzun yıllar emek verdikten sonra farklı çiçekler ve farklı metotlar denemelidir bence.

 

Tekneden çıkan ebruya resim ve minyatür unsurlarının eklenmesi hususundaki kanaatleriniz nelerdir?

Ben klasik sanatların birbirini tamamladığını ve birbirine yakıştığını düşünüyorum. Günümüzde tezhip, minyatür, katı' sanatlarından oluşan karma eserler üretiliyor ve birçok kesim tarafından beğeniliyor. Ortaya güzel sonuçlar çıkıyorsa neden olmasın.

 

 

EBRU HOBİ DEĞİL; ATA SANATIDIR

 Ebru sevdalılarına nasıl bir mesaj vermek istersiniz?

 

Bu işe samimi niyetlerle başlayanların Allah yolunu açık etsin. Bu sanat bizim hoşça vakit geçireceğimiz hobimiz değil, ata sanatımızdır... Bunun bilincinde olmalıyız.

Bir diğer mesajım; Kişi, teknenin sürprizlerle dolu olduğunu ve kırk yıl bile geçse tekneden ebru sanatıyla ilgili yeni bir şey öğrenebileceğini unutmamalıdır. Gerçi tekne bunu arada hatırlatır zaten...