HAT DERGİM DE AHMET ZEKİ YAVAŞ İLE HÜSN-İ HAT SOHBETİ

Direk klasik soruya geçeğim, hattatlığa nasıl başladınız?

Sanata 11 yaşında başladım. İmam hatip birinci sınıfta iken Rize’den İstanbul’a Hattat Hamit Aytaç’a geldim, meşke başladık. Yazları 4 ay, 15 tatilde de 1 ay 1977-78-79 yıllarında ders aldım. 1980-81-82’de de ders gösterebildim. Hastaydı, ağır hastaydı kendisi, Allah rahmet eylesin. 
Daha sonra Medine- i Münevvere’den mektupla ders aldım.  İstanbul’da da Osman Özçay’dan ders aldım. 1997’den bu güne kadardır profesyonel olarak bu sanatı icra ediyorum.

 

Peki, hattatlığı nasıl tanımlarsınız?

Hat sanatı için şöyle diyorlar, “Hat sanatı cismani aletlerde meydana getirilen bir mühendislik harikasıdır”. Yani mühendislik değil ama ruhen bir mühendislik. Şöyle diyeyim, dünyevi aletlerle kalem, mürekkep, kâğıt gibi metalardan oluşan aletlerle meydana getirilen ruhani bir mühendislik harikası. Harflerin kıvrımları, ölçüleri her şeyiyle beraber Cenab-ı Hakk’ın yaratışına özel bir tasarıma sahip. Dolayısıyla da cismani aletler ile meydana getirilen bir mühendislik harikasıdır yani hat sanatı ruhani bir hendesedir. Nasıl ki Cenab-ı Hak insanları yarattı, hayvanları, tabiatı vs. Cenab-ı Hak kendi sözlerini, Efendimiz s.a.v’in güzel sözlerini yansıtan bir yazıyı da özellikle yarattı. Dünya üzerinde başka yazılarda böyle bir güzellik asla yok. Kısacası yine hat sanatı ruhani bir hendesedir mühendislik sanatıdır. 
Siz mesela mühendis oluyorsunuz, bir şeyi ölçe ölçe, biçe biçe mühendis oluyorsunuz. Her yönüyle bir matematik hesabı var, kâğıt üzerinde aklen, fiziken siz bunu ölçüyorsunuz yani ölçüsü var vs.  Bizim sanatın da ruhen bir mühendisliği var. Yani siz bir Vav’ı, He ’yi, Nun’u yaparken binlerce defa yapıyor çalışıyor meşk ediyorsunuz. Bu harflerin nokta ile ölçüleri var, bu noktalama unsurları hesap ölçüsüdür onları siz kullanmadan bunu yazıyorsunuz. Yani bir mühendis ölçerek, biçerek, yazarak, çizerek, silerek yapıyor ama biz tamamen kendi aklımızdan, kafamızdan, beyin melekemizden mühendislik yapıyoruz diyelim.

 

Peki, hat tarihi hakkında neler söyleyebilirsiniz?

Hüsn-i hat tarihi öncelikle İkra emrinden başlıyor. İkra nedir bilir misiniz? İkra, oku. Allah-u Teala, Efendimiz A.s’a Cebrail’i yolluyor İlk emir ikra, oku. Neyi oku? Kur-an’ı Kerim’i oku. İkra bismi rabbikellezi halak. Yaratan Rabbinin adıyla oku diye. Hat sanatı oradan başlıyor diyelim. Ama daha öncesinde yazı var mı var, bir hat var mı var, bir Arapça yazı var mı var. Hat sanatı için; Cenab-ı Hakk’ın en güzel sözlerini, S.a.v’in en güzel sözlerini yani güzel olan şeyleri, sözleri daha güzelleştirmek amacıyla meydana getirilen sanattır diyelim.
Yani güzelleştirme.  İslam dininin felsefesinde şöyle bir şey var: Nasıl tabir edelim, İslam’ın estetik anlayışı çirkini güzel, güzeli daha güzel yapmaktır. Dolayısıyla siz o estetik anlayışa, o ruha bulaştığınız zaman, onun içerisine girdiğiniz zaman, İslam’a girdiğiniz zaman, bu durum İslam olmak, çirkini güzel yapıyor, güzeli daha güzel yapıyor, dolayısıyla hat sanatı diğer sanatlardan daha da güzeldir. Oradan başlıyor yani o felsefeden başlıyor.

 

Hat sanatı nasıl yapılır, kısaca anlatır mısınız?

Hat sanatı için önce tabii bir cümleyi, seçmek lazım. Hani dedik ya güzel olanı daha güzelleştirmek, hat sanatı için öncelikle güzel bir söz bulmak lazım. Kelam-ı kibar olur, hadis-i şerif olur, ayet-i kerime olur vs. Tabii hat sanatını önce bir tahsil etmek lazım, meşk etmek lazım şüphesiz. Bir kâğıt, bu kâğıt nasıl bir kâğıt öncelikle asitsiz bir kâğıt olması gerekiyor. Yani o kâğıda yazılan şeyin binlerce yıl yaşaması gerekiyor. Çünkü bir sanat eseri oraya aktarıyorsunuz, kalıcı olması lazım ki biz 2000-3000 yıllık kâğıtları biliyoruz. Dolayısıyla bunlar zamanında yapılmış, herhangi bir kimyevi maddeye uğramadan yapıldığı için bozulma, deformasyon olmamış. O kâğıdın üzerine biz işlem yapıyoruz, nişastadan, yumurta akından, şaptan vs. bunlardan karıştırıp bir sıvı yapıp bunun üzerine sürüyoruz.

Birer hafta arayla 3’er kat, 4’er kat, 5’er kat sürüyoruz. Ondan sonra biz bu kâğıdın üzerini düzeltiyoruz. Akik taşı veya düzgün bir camla düzeltiyoruz ve en az 6 ay bekliyoruz, 6 ay sonra siz yazabilir hale geliyorsunuz. Mesela 1 yıllık, 5 yıllık, 10 yıllık kâğıtlara daha kolay yazılıyor. Ne ile yazıyorsunuz? Tabiatta bulunan kamış diye tabir ettiğimiz  ağaçtan kalem yapıyoruz, ondan sonra onunla yazıyoruz. Ne ile mürekkep ile. Mürekkebi nasıl yapıyoruz? Herhangi bir is üretiyoruz, bunlar normal bir yerden aldığımız is değil. Diyelim bir bezir yağı, meşe odununun isinden faydalanıyoruz. ateşi yakıyoruz, kocaman bir tenekeyi  ters çevirip ateşin üzerinde bekletiyoruz alevlerin oluşturduğu isi bekliyoruz, daha sonra bu isi  kazıyıp alıyoruz. Mayalı hamurun içine koyuyoruz is tozlarını bu hamurla kapatıyoruz. Pişmesi için fırına veriyoruz. Bu pişmeyle o isin yağı alınıyor. Ondan sonra siz onu alıyorsunuz. Bir havana koyuyorsunuz. Biraz Arap zamkı ve biraz su koyuyorsunuz. 2 milyon, 3 milyon defa tokmaklıyorsunuz, dövüyorsunuz, inceltiyorsunuz ve karıştırıyorsunuz, mürekkebi sallansın, incelsin, olgunlaşsın diye ben top oynarken  paçama koyardım. Bir başka hocamız trenin dönen mekanizmasına koyar. Eskiler yük develerine koyarmış, atın sırtına veya herhangi bir yere asarmış, sallansın diye. İçerisine mini mini bilyeler koyuyoruz, ince tozlar partiküller haline gelsin diye. Kimi makinelere koyuyor. Sallanan bir mekanizmaya koyuyor. Böyle bir mürekkep, böyle bir kâğıt, böyle bir kalem. Metal kalemler var mı, eh var diyelim, Bunlardan mamul şeylerle... sizin de bilgilerinizle ustalığınızla yazıyı oturup yazıyorsunuz.

 

“Marifet iltifata tabidir. Müşterisiz meta da zayidir.”

 

Malzeme kalitesi ne kadar etkiliyor?

Ne dedik? Binlerce yıllık kâğıtlar var. Bu ne demek, siz sıradan, bakkaldan aldığınız A3 kâğıdına veya kırtasiyeden aldığınız kartona yazdığınız yazı 30 yıl, 40 yıl gitmez bile, dağılır. Dolayısıyla siz bunu tarihe mal olacak şekilde yazmanız lazım ki sanatız hayatta kalsın. İnciller, Tevratlar bulundu, 3000 yıllık kâğıtlar bulundu. Sıradan şeylere yazılmadı. Ceylan derisi üzerine, ağaç üzerine yontularak yapılan kâğıtlara vs. Şimdi birde ağaç kabuğu, saman tozları, farklı otlar, muz kabuğunu, soğan kabuğunu toz hale getiriyorlar. Bunu karmaşık bir şey yapıyorlar. Ağaç reçinesiyle beraber bir süzgecin üzerine döküyorlar. Ondan sonra suyu gidiyor, presleniyor kâğıt oluyor. Eskiden kâğıdı böyle yapıyorlardı. Yalova’da, bir kâğıt müzesi var. Orda da şu an yapıyorlar. Yalova’ya gittiğinizde görürsünüz.

İlk matbaayı  Yalova’da İbrahim Müteferrika kurdu. Yine orada bir kaç köy var kâğıt üretirmiş eskiden. Ama bu kâğıdı ilk bulanlar Çinliler, biz öyle biliyoruz. Hâlbuki onlar değil. Cenab-ı Hakkın ilmine dayanıyor. Sırasına göre Cenab-ı Hak peygamberler ile haberleri vermiş. Dolayısıyla o günle, Adem A.s. zamanında da kâğıt vardı. Ama neydi, ceylan derisi, çok ince yontulmuş yongalar üzerine, çok sağlam yapraklar vardı onlar üzerine vs. çünkü yazı var. Âdem A.s zamanında da yazı var. Âdem, İdris As. Ne diyor “İdris Nebi hulle biçer Subhan Allah deyu deyu”. Hülle ne giysi, terzi idi.

 

Kaç çeşit hat sanatı vardır?

Aklam-ı sitte deniliyor, 6 kalem. Ana yazı çeşitleri 6 tane ama bugün biz yazı çeşitlerini saydığımız zaman 50’yi geçer, 50-60 arasında bir sayı olur. Ama bizim bugün kullandığımız nesih hattı, rika hattı, sülüs hattı, talik hattı, divani hattı, icaze hattı, reyhani, tevki  vs. bunlar 50 taneye kadar çıkıyor.

 

Hat sanatının ince noktaları nelerdir?

Ruhani bir hendesedir dedik ya düşünebiliyor musunuz, manen bir mühendis var ama bir de ruhen mühendis var. En ince tarafı budur. Bir de incelik tarafı şu diyelim: (meslek sırrı gibi, ustalarda falan olur ya) bu hep sır, baştanbaşa sır. Siz bunu şöyle göreceksiniz, bir yabancı ressam hat sanatının karşısına gelmiş, seyretmiş, uzunca uzunca bakmış, birine bakmış, öbürüne bakmış, “işte resim bu” demiş İncelik burada yine bir ressam hat levhasının karşısına geçmiş, incelemiş, bizim resim sanatında gelmek istediğimiz noktaya hat sanatı yüz yıllar önce gelmiş. Bu ne demektir, dünyaca ünlü ressam Picasso, Van Gogh gibi bu isimler diyor ki bu sanat bizden yüzlerce tekamül etmiştir.

 

Hat sanatından sonuç olarak para kazanılıyor ama sadece para için yapılmasını doğru bulmuyorsunuzdur.

Şimdi şöyle ifade edeyim. Tarihe de baktığımız zaman diyelim bizim cami hocalarından da hattat var. Ben de imamlık yapmadım ama yapsaydım oradan da bir para alırdım hem sanatımı devam ettirirdim falan filan. Ama şöyle bir söz var. Diyor ki “Marifet iltifata tabidir. Müşterisiz meta  zayidir. Siz bir marifet yapıyorsunuz, bir bir yazı ortaya koyuyorsunuz, bir sanat eseri ortaya koyuyorsunuz. O marifetin iltifat görmesi lazım. Bu iltifat ne ile olur? Allah razı olsun, elinize sağlık, çok güzel oldu falan filan değil ücretini verir alırsınız. Bu iltifat oldu.

Sonrasında da “müşterisiz  meta zayidir”. Siz bir sanat eserini ürettiniz, onun da müşterisi yok. Üret üret üret nereye kadar? Şimdi benim diyelim evde koleksiyonum var çocuklarıma bıraktığım. 30 tane 40 tane. sakladım ama her ürettiğinizi saklayamazsınız mecburen satmak zorundasınız.

 

“Al bu parayı koy cebine, bana öyle hiç kimse gelip bir şey teklif etmedi.”

 

Hattın kolaylığını ya da zorluğunu nasıl tarif edersiniz? Herkes yapabilir mi?

Cenab-ı Hak bütün insanlara farklı hususiyetler vermiştir. Benim bir oğlum var, 24 yaşında, mimarlık okuyor. İlkokul 4. sınıftayken baba ben mimar olacağım. Allah Allah dedim, lise 2’ye gittiğinde ben Yıldız Teknik Üniversitesi’ni kazanıp oraya gideceğim dedi. Allah Allah iyi dedim. İmtihan oldu tutturdu orayı gitti şimdi bu sene bitiriyor, Allah’a şükür. Öbür oğlum imam hatip okuyor. Lise 2 okuyor derslerinde de çok başarılı değil. Oğlum geçecek misin bu sene. İnşallah diyor baba. Şimdi o kalkıp, bir mimar, bir doktor vs. bir şey olacak değil. Bu ülkeye bir kasapta lazım, berber de lazım. Onlar için bir diploma istemiyorlar. Gidersin bir berber de çalışırsın değil mi, onlar da ev geçindiriyorlar. Çoluğu var çocuğu var. Gayet de güzel. İş berekette. Bakın para da değil. Buraya diyelim 3 kuruş girdi. O 3 kuruş 3 günde de biter,30 günde de biter. Cenab’ı Hakkın vermiş olduğu berekete bağlıdır. Oğlum mimar oldu becerisi o yönde. Diğer oğlum araba tasarımı yapıyor. Müthiş tasarımlar yapıyor. Araba tasarımcıları buraya geldi tevafukken, gösterdim ben. Bizimle çalışsın diyorlar, okul okusa da okumasa da fark etmez bizimle çalışsın diyorlar.

 

Herkese Cenab-ı Hak farklı hususiyetler vermiş, insanlar o yönde yürüyecek ama bunu kullanmayan insanlar da mı var diyelim, maalesef var. Onu da kullanmıyorlar. Bu yeteneği geliştirmiyorlar. O anlamda hat sanatı insan zorla yapabilir miyim diye zorlayabilir. Benim hiç resim kabiliyetim yok, benim hiç çizim kabiliyetim yok diyen insan hattat olmuş. Azim. Mesela bir hattatımız 5 sene rabbi yessiri çalışmış. Hiç yılmamış. Hocası her gelişinde kovacakmış, hocası da sabretmiş. Olacak ya. Şu an iyi hattatlardan biri.

 

Bir esere başlarken en çok neye dikkat ediyorsunuz?

 

Bir esere başlarken önce kendi ruh hailimize bakıyoruz. Diyoruz ki, ben tamam mıyım? Ne yazacağım? La ilahe illa ente sübhaneke inni küntü minezzalimin yazacağız mesela. Yunus Aleyhisselam ’ın kurtuluş duasıdır. Önce biz ruh halimize bakıyoruz, acaba ben bunu yazacak ruha sahip miyim? Bedene sahip miyim? Amele sahip miyim? O psikolojiye sahip miyim? Ondan sonra oturuyorsunuz bismillah deyip yazıyorsunuz.

 

Ruh haricinde ortam ya da zamanın önemi var mı?

 

Siz bunu yapmak zorundasınız. Ortam diye bir şey yok. Siz bunu yapmak zorundasınız. Bir ara bir yerde oturdum yanımda çalışma eşyam yoktu. Masam yoktu işte bir yatak, sandalye falan. Gidiyorduk bahçesi var falan diye. Orada da 3-4 tane tahtayı birleştirdim. Masa yaptım kendime, al sana bir ortam dedim. Şimdi bu işin zamanı, mekânı, ortamı, şusu busu yok.

 

Elinizde ağırlık taşımamaya dikkat ediyor musunuz? Hattatlar dikkat edermiş, yazı ayarı bozulmasın diye.

Eskiler bunu der ama bazı eski hattatlar eli kuvvetlensin diye gidip baltayla odun yararmış insandan insana değişiyor. Ama şüphesiz ki kolu yormamak lazım, eli yormamak lazım. Bizim bir hattat hocamız vardı. Pazara gidiyor caddede karşıdan karşıya geçiyorken tevafukken rastladım. Bir kemer almış. Asker palaskası gibi kancaları var, poşetleri oraya takmış. Elleri bomboş gidiyor.

 

Şu ana kadar ortalama kaç hat eseri yaptığınız hakkında bir rakam verebilir misiniz?

Bir sayı aklımda yok, hiç de düşünmedim bile. Çoktur.

 

Hattın erkek ve kadınlarda yaygınlığı nedir? Kadınlar yadırganıyormuş gibisinden daha önce röportaj yapılmış.

O yanlış bir defa. Cenab-ı Hak Kur’an da, ey kadınlar diyor, ey erkekler diyor.

O ayrımını yaratılışa göre yapıyor, bölüyor. Ey müminler de diyor, ey insanlar da diyor, öyle değil mi? Böyle bir ayrım da yapıyor. Mümin dediği zaman, kendine ibadet edenleri, inananlara hitap ediyor, insanlar dediği zaman tümüne hitap ediyor. Şimdi kadınların görevi farklı, erkeklerin görevi farklı, amma burada bir ayet yok, hadis de yok, kadınlar bunu yapmasın diye. Böyle bir şey yok. Kadınlar da bunu yapmasın diye bir şeyi çıkartmak o da fitnedir. Böyle bir şey de olmaz. Bugüne kadar güzel hat sanatı icra eden kadınlar var. Bizim İstanbul Klasik Sanatlar Merkezinde 220 tane talebemiz var. 50 tanesi, 55 tanesi hat talebesidir. Bu hat talebelerinin 30 tanesi bayandır.  N’olacak? Bayanlar gelmesin mi buraya diyelim? Yani böyle bir şey diyelim mi? Yok diyemeyiz. Dolayısıyla kadınlar da erkekler de hattat olabilir, bir sıkıntısı yok.

 

Hat sanatını öğrenmek isteyenlere nasıl yardımcı oluyorsunuz ya da nereden başlıyorlar?

Bir hattatın dizinin dibinde oturacak. Haftada bir 1 satır dersini alacak. Ondan sonra rabbi yessir ’den başlıyor, Rika sanatından başlıyor. Hattat olana kadar devam ediyor. Bu ne kadar sürüyor? Bugünkü yaşayan hattatlarımızdan şöyle bir örnek verelim. Kimi 5 yıl, kimi 7 yıl, 8 yıl, kimi 10 yıl ders alarak, kimi 15 yıl ders alarak bu işle ilgili icazetini alıyor.

 

Yani ustalık ve çıraklık kesin olarak var diyebiliriz.

Hz. Ali Efendimiz “Hüsn-i Hat sanatı hocanın öğretişinde gizlidir” demiş. Şüphesiz bir hocadan ders almak gerekiyor.

 

Rika’dan başlamak şart mı? Hoca mı sen şunu yap diyor, talebe mi seçiyor? Hepsini öğrenmemiz mi gerekiyor geldiğimiz zaman?

Yok, Talik ’ten de başlıyor...Ben mesela Nesih’ten başladım. Ama bu işin usulü Rika’dan başlamaktır. Bugün Rika lazım oluyor mu? Hayır, hiç olmuyor. Sanat eseri olarak da pek kullanılmıyor. Ama Osmanlı geleneğinde Rika yazısını günlük yazı olarak kullandıkları için öğretmiş. Nesih’ten başladım. Sülüs ’den. Divani ’den, Talik ’den devam ettim.

 

Siz 11 yaşında başladığınızı söylediniz. Yaş sınırı var mı başlamanın?

Yok, bir yaş sınırı yok. 60 yaşında bir talebe var. Hatta başladı 2 yıl önce. Gayette güzel gidiyor. Ben 50 yaşındayım. Ben bugün hattat olmamış olsaydım ben de gider müracaat ederdim.

 

Dijital bilgisayar alanındaki gelişmeler, mesela şu an sizin önünüzde Mac bilgisayarlar var. Illustrator, Photoshop, Indesign gibi programlar var. Bu hat sanatına yaklaşımı nasıl etkiledi?

Şimdi siz bir tane Elif yapıyorsunuz. Buraya koyuyorsunuz, vektörel yapıyorsunuz. Bir tane Nun yapıyorsunuz. Buraya koyuyorsunuz. Bir tane de Vav yapıyorsunuz. Buraya koyuyorsunuz. Bilgisayara atıyorsunuz. Illustrator ’e, Photoshop ’a. Elif’i buraya koyuyorsunuz . Lam’ı da buraya koyuyorsunuz. Mim’i de buraya koyuyorsunuz. Siz onu kompozisyon yapıyorsunuz. Onu uydurmak için yine burada yazıyorsunuz. Uzatacaksınız, çekeceksiniz, biraz daha küçük, biraz daha farklı olacak falan filan. Bunu yazıyorsunuz, tarıyorsunuz, vektörel hale getiriyorsunuz. Ondan sonra oraya atıyorsunuz. Kompozisyonunuzu burada yapıyorsunuz. Ha onu yaptıktan sonra ne yapıyorsunuz onu copy edip yazıyorsunuz. Diyelim ki eskiden, ben 97’den beri bilgisayar kullanıyorum ama 2003’de, Photosop ’u, Illustrator ’ü bu sanat anlamında kullandım. Daha önce fotoğrafta kullanıyordum. Şimdi böyle bir kolaylıklar var. Şöyle Cenab-ı Hak bir kuluna bir nimeti verdiği zaman onu üzerinde görmezse geri alır. Dolayısıyla siz 5 gün manuel uğraşacaksınız bir kompozisyon yapmak için. Ama bilgisayarda 1 günde yapacaksınız Bu nimetten niye faydalanmayalım ki? Faydalanıyoruz.

 

Hat sanatınız bir kâğıtla başladığını söylemiştiniz, asitsiz bir kâğıt. Kâğıt dışında icra etmek için ortalama ne kadar süre gerekiyor? Hat sadece kâğıda icra edilmiyor değil mi?

Bir kâğıt kullanıyorsunuz, mürekkep bir de hat bilginiz var. Onu kullanıyorsunuz.

 

Tablo şeklinde veya mozaik gibi yapılmıyor değil mi?

Metal kesim yapılıyor, deri kesim yapılıyor, ahşap kesim yapılıyor, önce... Bunun farklı sanatları var ama asıl uygulandığı yer kâğıttır. Orijinalini siz kâğıt üzerine uygularsınız.

 

Hat sanatını yaparken günümüze gelen örnekler sizi ne derece etkiliyor? İlham veriyor mu ya da?

Efendimiz Aleyhissalatu Vesselam ’ın, İkra emrinden sonra ilk hattat Hz. Ali Efendimiz Aleyhissalatu Vesselam ’da birçok hadisi şerifi var. Güzelleştir, şunu böyle yap diye tavsiyeleri var. Asr-ı Saadet ’den sonra, Yakut El Musta’simi diye bir hattat geliyor. İlk defa o zaman kalemin ucunu sola kesiyor. Bunu üsluplaştırıyor, bu yazıyı üsluplaştırıyor. 15. yy’da Şeyh Hamdullah diye biri geliyor. O da noktalama unsurlarını getiriyor. Ruhani hendeseyi katıyor. 15. yy’dan sonra, 16-20. yy. arasında farklı tekâmüller oluyor. Yani bir Sami Efendi geliyor. Yazının bugünkü celi sülüs, son şeklini veriyor ki biz oradan ilham alıyoruz. Bir Şevki Efendi geliyor. O da Nesih’te en üst zirveyi yakalıyor. 17. yy’da,18.yy’da,19.yy’da. Bu sanatkârlardan da biz istifade ediyoruz. Ha bugün hat sanatına bir geliştirme mi yapalım? Tekâmül mü uygulayalım? Hayır, böyle bir şey yapamayız. Böyle bir şey doğru da değil. Nitekim kitaplarda yazan 2. Beyazıt zamanında Şeyh Hamdullah’ın İstanbul’da bir inzivaya çekilerek Hızır Aleyhisselam ile beraber hat sanatını tashih ettiği, bugünkü durumunu getirdiğidir, bu kitaplarda yazar. Ondan sonra zaten bunun üzerine bir çalışma, bir tasarruf olacağını zannetmiyorum. Farklı yazı çeşitleri geliştirilebilir belki ama kabul görmez.

 

Hat sanatının Türkiye’deki yerini nasıl buluyorsunuz?

Bizim burada 220 talebemiz var, bazıları şehir dışından geliyor. İstanbul hat sanatının başkenti. Kur’an-ı Kerim Mekke’de nazir oldu, Mısır’da okundu, İstanbul’da yazıldı. Bu dosdoğrudur. Bugün özellikle İstanbul’un fethinden sonra başta Fatih Sultan Mehmet olmak üzere bütün sanatkârları İstanbul’a getirmesi hasebiyle bu sanat İstanbul’un sanatı olmuştur. Her ne kadar Arap harfleri olsa, Kur’an harfleri de olsa biz Müslümanız. Bu harfleri terk edeli de henüz şurada 100 yıl oldu. Bugün Türkler, hattatlar dünyada hep birinci oluyor. Bizim Güney Afrika’dan, Japonya’dan, Rusya’dan her yerden talebemiz var.

Bu sanatın sahibi Anadolu’da yaşayan insanlardır.

 

Yani Türkiye’yi tanıtıyor diyebiliriz hat sanatı?

Tabii ya. Herkes öyle biliyor zaten.

 

Hat sanatı sizi nasıl biri yaptı?

Bilmiyorum nasıl biri yaptı. Hat sanatı bir defa terapi sanatıdır. Biz kendimizi ayarlayabiliyoruz. Biz kendimizi ayarlayabilir konumdayız diyelim. Sabırla. Ancak böyle diyebiliriz.

 

Hat dışında başka çalışmalarınız?

Fotoğraf çekiyorum, film çekiyorum.

 

Son olarak bir mesajınız var mı?

Allah’a emanet olun.