Mehmet Şevket Eygi Deli Çömlekçi

Deli Çömlekçi

Orta büyüklükte bir şehirde geleneksel milli sanatlarımızdan biri nasıl canlandırılabilir? Bu konuda bir senaryo takdim etmek istiyorum:

Diyelim elli bin nüfuslu bir şehirde eskiden var olan, bugün sönmüş bulunan çömlekçilik sanatını canlandıracağız. Bu işi belediye yapabilir.

Başarılı olmak için, nerede bulunacaksa “deli” bir çömlekçi bulmak gerekir. Akıllıysa baş etmek mümkün olmaz.

Bu deli çömlekçiyle anlaşılır, ona bir atölye, bir lojman verilir, bir iki senelik geçimi de asgari seviyede garanti edilir.

Bu çömlekçi neler üretecektir? Saksı, testi, güveç gibi eskiden günlük hayatta kullanılan ürünler olamaz. İstanbul Arkeoloji Müzesi’nden elli kadar obje seçilecek,  bunların replikaları yapılacaktır. İki bin, üç bin yıllık çömlekler…          

Bunlar fırında pişirildikten sonra eskitilecektir.

Böyle çömlek ürünleri üretildi, peki bunlar kimlere ve nasıl satılacaktır?

Bizim şifahi kültürlü yerli halkımız, istisnalar dışında böyle sanat eserlerini almaz. Bunlar turistlere satılacaktır.

Fiyatları nasıl olacaktır? Ucuz değil, çok ucuz olacaktır. Çin çömlekleriyle rekabet edebilecektir.

Deli çömlekçi dediğimi anlamışsınızdır. Cin fikirli, çömlek yaparak kısa zamanda köşeyi dönme hırsına sahip akıllı sanatkârlarla bu iş olmaz.

Denizli civarında bir köyde Necip Usta isminde bir çömlekçi vardı kendisini görmeye gidecektim, vefat etti, gidemedim. Yaptığı eserleri gördüm, bundan binlerce yıl önceden kalma Hitit çömleklerinin aynısını yapabiliyordu.

Bize her yıl otuz milyondan fazla turist geliyor. Bunların bir kısmı ucuz ve kültürsüz turisttir. Az, fakat yeterli miktarda kültürlü turist vardır. Bunlar çarşılarda pazarlarda, üç beş bin yıl öncesinin toprakaltı çömleklerinin benzerlerini bulurlarsa, dekoratif eşya olarak satın alır, bavullarına koyar, ülkelerine götürürler.

Bendeniz birkaç yıl önce Karadağ Cumhuriyeti’nin eski Başkenti Çetine’ deki müzeden böyle bir torak eşya satın almıştım. On veya on beş avroya…

Çömlekçilik gibi üç yüze yakın sanat veya zanaatımız var. Bunların hiç olmazsa bir kısmının canlandırılması lazımdır. Bunun için her sanat veya zanaatın deli ustalarını bulmak gerekir.

Sanat eserleri, ürünleri vermek geçim yolu olabilir ama bunlarla zengin olmak, köşeyi dönmek, voli vurmak binde bir gerçekleşir.

Böyle sanat ve zanaat eserleri en çok Çin’de, Hindistan’da yapılıyor. Akıl almaz derecede ucuz fiyatlarla ihraç ediyorlar. Vaktiyle Mercan’daki Şark Han’dan ambalajı içinde dört adet harika toprak çaydanlık almıştım. Fiyatları beşer liraydı. Adamlar üretiyorlar, gemilere yüklüyorlar, gümrük ödeniyor ve İstanbul’da beş liraya satılıyor.

Mısırlılar binlerce yıl önceki papirüs üretimini canlandırdılar.

İran’a, Özbekistan’a, Mısır’a gidin el sanatları canlı.

Tahminimce Türkiye’de el sanatları turizme yönelik canlandırılsa zamanla bir milyon kişiye temin edilmiş olur. Üretenler, taşıyanlar, perakende satanlar muhasebesini yapanlar, ambalajcılar vesaire vesaire…

Böyle yazılar ilgi çekmiyor ama yine de yazayım: İstanbul’a yakın bir belediye “deli” bir çömlekçi bulup, bu sanatı canlandırmak isterse hizmete hazırım. Şartlarım: Yol parası ve yemek parası istemem. Çay verirlerse (kaliteli olmak şartıyla) onu içerim. Hiç kimseye, bu işten haksız yere para kazandırılmasına razı ve alet olmam.

 

Mehmet Şevket Eygi