Ah Halim Efendi Ah!

Malum, birkaç gün önce hac müracaatları başladı. Bu vesileyle Kuveyt Türk’ün yakın zaman önce yayınladığı Evliyâ Çelebi’nin Hac Yolu serlevhalı kitabına dair bir yazı yazma mülahazasındayken elime Halim Efendi’nin iki kare fotoğrafı geçince Evliya Çelebi’nin kitabının tanıtımını önümüzdeki haftaya tehir etmiş olduk…

Halim Efendi'yle ilgili ne zaman bahis açılsa yüreğimde hat sanatının merhum üstadına karşı derin bir saygı ve hürmet hissederim. Ve ne hikmetse Halim Efendi’nin siyah-beyaz fotoğraf karelerinde kalan mütevekkil ve mütebessim çehresini temaşa ederken içimde bir sızı belirir…

Son devrin en mühim hat sanatkârlarından Mustafa Halim Özyazıcı Bey için eskilerin tabiriyle efradını cami a'yarını mani bir kitap çalışmasının yapılmamış olması hayreti mucib bir keyfiyettir. Son cümleye Necmeddin Efendi Merhum'u da eklemeliyiz.

Necmeddin Efendi de maalesef yeni nesillere menkıbelerle tanıtılıyor; eserleriyle ve levhalarında yüklü olan mana yönüyle değil! Piyasada çok sayıda eseri, hatırası varken, talebeleri hayattayken Necmeddin Hoca için güzel bir kitap niçin yapılmadı acaba? Her neyse... İnşallah Talimhane Okçuluk Araştırmaları Enstitüsü üstatlarına vefa gösterir…

 

Ali Alparslan merhumun talebelerinden Prof. Dr. Nuri Yüce ile Ali Hoca üzerine çalışacağız. Nuri Bey’den Ali Alparslan merhumun fotoğraflarını istedim; ilk taksit olarak Halim Efendi'den iki kare fotoğraf gönderdi ve: “Size, çam sakızı çoban armağanı kabilinden iki resim gönderiyorum. Resimler merhum hattat M. Halim Özyazıcı ile Ocak 1964’te çekilmişti. O zamanki fotoğraf makinem ile ancak bu kadar çekiliyordu. İyi ki çekmişim. Kala kala bende bu resimler kaldı. Halim Hoca aynı zamanda Ali Alparslan Hoca’nın da hocasıydı. Ali Bey, Halim Hoca'dan divanî ve celî divanî hatlarını öğrenmişti. Allah hepsinin mekânını cennet eylesin.”

Soyadı gibi mahir bir hattat olan Mustafa Halim Özyazıcı Bey nev'i şahsına münhasır bir zat. Müstesna bir kabiliyet. Halim Efendi her yazı nevini fevkalade yazar. “Celis” yazıyı daha bir güzel yazar. Ali Alparslan Merhum’un makalelerini okuyorum. Geçmiş zamanlarda celi sülüs yazılara celis dendiğini öğrendim orada. Ali Alparslan merhumun tabiriyle Tilmîzi Necmeddin'in divani hocası Halim Efendi nestalik yazıyı da muhteşem yazar. İstif onda bir Allah ihsanıdır. Sülüsteki kabiliyeti ise izahtan varestedi.

Yazıda gördüğünüz Sami Tokgöz koleksiyonunda bulunan sülüs eserde Halim Efendi yardım ettiği birinden; muhtemelen yakın; çok çok yakın birinden eziyet çekmiş olmalı ki “İttaki şerre men ahsente ileyhi” kelamını yazmış. Burada "İyilik yaptığımın şerrinden Allah'a" sığınırım buyrulmaktadır. Hadis olarak da rivayet edilen bu kelam, şerhi ile birlikte şöyledir: “(Eğer hain ise) iyilik yaptığımın şerrinden Allah'a sığınırım.”

Halim Efendi, Cumhuriyetin ilanıyla birlikte birbiri ardına sıralanıveren inkılâplardan en fazla etkilenen kişilerin başında gelir. Harf inkılâbıyla birlikte Mustafa Halim Efendi'nin hattatlık mesleği elinden alınmıştır. Hattat Mustafa Halim Efendi böylelikle bir gecede işsiz kalmış ve içine, özüne çekilmiştir...

Harf inkılâbıyla birlikte bir gecede “ümmet” “ulus” olmuş arşivlerdeki Osmanlı belgeleri hurda kâğıt fiyatına Bulgaristan'a satılırken, kütüphanelerdeki yazma eserler, dükkânlardaki besmele levhaları ya ardiyelere kaldırılmış, ya tavan aralarına saklanmış, ya da kapı önlerine bırakılmıştır. Necmeddin Okyay merhumun imamlık maaşıyla binlerce yazma eserden müteşekkil bir kütüphane ve çok önemli bir hat koleksiyonuna sahip olmasını başka nasıl izah edebiliriz ki!

İşte böyle bir ortamda çok sevdiği hat sanatından ve birkaç talebesinden koparılan Halim Efendi Zeytinburnu'nda Çırpıcı mevkiinde satın aldığı bağda bağbanlık yapmaya başlamıştır. Tabii ki Halim Efendi zahiren bağbanlık yapmış, bağ evinde bir yandan yazı yazmaya, diğer yandan da talebe yetiştirmeye devam etmiştir.

Kur’an-ı Kerîm okumanın ve okutmanın yasaklandığı dönemlerde serdengeçti hocaefendilerin İslâm dinini yeni nesillere öğretmek için ziraat çiftlikleri kiraladıklarını ve tarla işçisi mahiyetindeki talebelerine dinimizi öğrettiklerini bilirsiniz. Halim Efendi de işte böyle zor zamanlarda kolluk kuvvetlerine inat İslâm yazısına hizmet etmeye devam etmiş; mezkur dönemde yazdığı hat levhalarının altına “Sabıkan hattat bağbân Halim” yazmıştır. Böyle bir levha, İrfan Başak kardeşimizin koleksiyonunda bulunmaktadır.

Halim Efendi için, “Binlerce, bir adım öte on binlerce yazı/eser yazmıştır” diyecek olursak mübalağa etmiş olmayız. Çünkü o hayatı boyunca usanmadan yazmış, yazdıklarını biriktirerek, bir kenara koymuş; 66 yıllık hayatını tamamladığında mirasçılarına devasa bir hat terekesi bırakmıştır. Halim Efendi’nin çok ve bununla birlikte nitelikli eserler yazmış olması sadece hattatlıkla uğraşmasıyla telif edilebilir.

Elim bir trafik kazasıyla garik-i rahmet olan Halim Efendi'nin bir talihsizliği de terekesinin hebâ edilmesidir. Hattat Halim Efendi'nin -belki- en büyük talihsizliği hat terekesinin iyi yönetilememesidir. Malum olduğu üzere Halim Efendi'nin terekesi haraç mezat satışa arz edilmiş; yazıları, çuvallarla satılmıştır. Her bir çuvalda binlerce yazı... Sadece bir koleksiyonerin, Halim Beyin Kocamustafapaşa'daki evinden 6 çuval yazı aldığını biliyorum.

Hâsılı, Halim Efendi'nin tüm terekesi; deste deste yazıları satıldı. Fotoğrafları, kamış kalemleri, cep saati, divitleri, hokka takımları, enfiye kutusu, Davudi sesler aldığı "ney"ine varıncaya kadar, baha eden neyi varsa satıldı.

Halim Efendi'nin yazıları esnaf mezatlarında, sahaflarda, Moda'daki antikacılarda, Nişantaşı müzayedelerinde parça parça satılarak yeni sahiplerini buldu/buluyor. Bugün, hâlâ, ister sanal olsun, ister gerçek, hemen tüm müzayedelerde Halim Efendi'nin yazıları satışa konu ediliyor. İmzalı, imzasız yüzlerce yazısı... Mezkûr yazılardan birçoğu, altına, sonradan iğreti bir şekilde iliştirilmiş "Ketebehû Halim" ibareleriyle siber âlemde yeni sahiplerini bekliyor... İnci gibi yazıların altına, geçtiğimiz yıllarda birden bire ortaya çıkan Suud El Mevlevi çakma ketebeli yazılar gibi “atılan” bir “Halim” imzası görürseniz bilin ki bu levha, Halim Efendi'nin Koca Mustafapaşa'daki evinden çıkma orijinal bir yazıdır. İmza ise ömründe bir elifi bile doğru yazamayan bir hattat namzedi tarafından atılmıştır.

Artık eskicilerde de Halim Efendi'ye ait ne ararsanız bulabilirsiniz: Tuğralar, şahıs isimleri, dükkân isimleri, tabelalar, devlet dairesi, karakol, apartman isimleri, kartvizitler, eskiz kâğıtlarının üzerinde kırmızı, yeşil mürekkeplerin yol bulduğu cami kubbe ve kuşak yazıları...

Halim Efendi, hayata ve hakikate dair hemen her şeyi yazmış... Ayet-i kerimeler, hadis-i şerifler, kibar-ı kelamlar, kasideler, şiirler, marşlar, cami yazıları, tuğralar, kartvizitler... Ve yine Halim Efendi yazı yazmanın mümkün olduğu hemen her türlü zemin üzerinde kalem oynatmış. Kese kâğıdı, gazete, aharlı kâğıt, ebru kâğıdı, kuşe kâğıdı, eskiz kâğıdı, aydınger, kumaş, teneke, cam, tahta... Sanayi-i Nefise Mektebi'nin mütekâit hat hocası eline nasıl bir malzeme geçerse geçsin üzerinde meşk etmiş.

Yazımda gördüğünüz fotoğrafta Halim Efendi’nin arkasında kâğıtlar, kâğıt ruloları görülüyor… Hayatı boyunca kâğıtla, yazıyla hemhal olan hattatımızın elinden rulolar hiç düşmemiş. Daha doğrusu kendisi düşürmemiş ama ahfadı düşürmüş! Nasıl mı? Bir gün, Halim Efendi'nin oğlu ile hasbıhal etmiştim. Babasına dair bir hatırayı iç geçirerek şöyle anlatmıştı:

“10-12 yaşlarındayım. Topkapı'daki bağ evimizden babam önde ben arkada yola çıktık. Babam yine onlarca yazı yazmış, taşınması kolay olsun diye bunları rulo haline getirmişti. Taşıyamadıklarını bana verdi. O önde, ben arkada Aksaray'a doğru yürüyoruz. Yürüdükçe, yol uzadıkça elimdeki rulolar ağırlaşıyor... Babam, nasılsa arkaya bakmıyor! Yazıları teker teker yol kenarlarına bir sağa bir sola atıp yoluma devam ediyorum. Gideceğimiz yere vardığımızda elimde kalan üç beş ruloyu babama veriyorum. Babam, elindeki rulolarla birlikte, uzattıklarımı da açıp masanın üzerine seriyor. Kıtalar, levhalar eksik. “Hay Allah! Eksik yazdık herhalde” diye hayıflanıyordu. Sonra eve gidince usanmadan eksik yazıları tamamlıyordu.”

Vefatının ardından ismi, Beşiktaş'ta bir sokağa verilen Mustafa Halim Efendi, hat sanatına yaptığı hizmetlerle doğru orantılı bir şekilde genç kuşaklara aktarılamamıştır. Yukarıda arz ettiğimiz gibi, Halim Efendi hakkında, eskilerin 'efradını cami a'yarını mani' dediği tarzda bir biyografi eseri hazırlanamamıştır. Bu görev evvel emirde talebelerine, hat sanatı araştırmacılarına ve hat sanatı sevdalılarına düşmektedir.

Vefatını müteakiben, 1964 yılında talebesi Uğur Derman'ın kaleme aldığı “Hattat Mustafa Halim Özyazıcı Hayatı ve Eserleri” isimli kitapçık önemli bir hizmet görmekle birlikte Halim Efendi'yi ve eserlerini kuşatıcı bir şekilde genç kuşaklara tanıtmaktan uzaktır… Sonraki yıllarda Halim Efendi'ye dair makaleler, dergi, bülten yazıları kaleme alındıysa da bunlar Halim Efendi'nin hatırasını külliyen ihata edememektedir. 10 tane yazısını görmediğimiz muhteremler için 500 sayfalık hacimli kitaplar yayınlanırken 10 binlerce yazısı olan Halim Efendi için bu suskunluk niyedir?

Sanayi-i Nefise mektebinde ders aralarında, merdivenlerde, koridorlarda gördüğü mimarlık talebelerine "Gelin size hat sanatını öğreteyim” diyen Hattat Mustafa Halim Özyazıcı’nın ismi Güzel Sanatlar Fakültelerinden birine verilmelidir. Mevcut Güzel Sanatlar Fakültelerinden birinin ismi pekâlâ Hattat Mustafa Halim Özyazıcı Güzel Sanatlar Fakültesi’ne çevrilebilir... Bu olmazsa eserlerinde ve talebelerinin kamış kalemlerinin ucunda hayatiyetini devam ettiren Mustafa Halim Özyazıcı'nın isminin, yeni açılacak Güzel Sanatlar Fakültelerinden birine verilmesi ve ayrıca Hattat Halim Hat Sanatı Akademisi adıyla müsemma müstakil bir hat mektebi tesis edilmesi de vakıa mutabık olacaktır.

Necmeddin Okyay Merhum’un ismi de Üsküdar’daki sanat ortamlarından birine verilmelidir.  Bir zaman, Üsküdar Belediye Başkanı Mustafa Kara Beye “İETT’den Üsküdar Belediyesi’ne devredilen Bağlarbaşı Kültür Merkezi’nin adı Necmeddin Okyay Kültür Merkezi şeklinde değiştirilse ne âlâ olur” şeklinde bir teklifte bulunmuştum. Başkan, “Güzel olur” dese de kamuoyu kendilerinden vaat değil; icraat bekliyor…

Halim Efendi’nin, Necmeddin Efendi’nin, Ali Alparslan Hoca’nın, 27’inci vefat yıl dönümünde hayır ve rahmetle anılan Ord. Prof. Dr. Süheyl Ünver’in ve kalem ehli sair geçmişlerimizin pak ervâhına Fatihalar okuyalım.

 

İbrahim Ethem Gören