ÇİÇEK DERMAN HOCAMIZLA TEZHİP SANATI ÜZERİNE SOHBET

-Çiçek Derman Hocam, tezhip sanatıyla ne zaman ve nasıl tanıştınız?

 -Tezhip sanatıyla, Dr. Süheyl Ünver hocamın Bayezid’deki Merkez Bina’da bulunan atölyesinde, liseyi bitirdiğim 1962 yılında tanıştım. Bu sanata hayranlığım ve muhabbetim bugüne kadar artarak devam etti ve 43 yılını tamamladı.

Bunca yıl sonra şuna inanıyorum ki; sanat, eğer severek yapılırsa insana hayat verir, ama neticeye varmak istiyorsanız, sizin de ona hayatınızı vermeniz icâb eder.
 

-Sanat görüşünüzü anlatır mısınız?


-Sanat, Allah’ın bazı kullarına nasip ettiği bir kabiliyettir. Tabi ki eğitim ile bu meziyet geliştirilmelidir. Ama ne kadar eğitim görürse görsün, eğer kabiliyeti yoksa netice almak imkânsızdır.
Gelenekten gelen izleri koruyarak, ama bu günün zevkiyle eser verilmesi gerektiğine inanıyorum. Çünkü gelenek dünü olan demektir. Bugün de var olması, çağın ihtiyaç ve zevkiyle yoğrularak mümkün kılınabilir. Kanaatimce, sanata yüzyılların kazandırdığı ana kaideler her zaman korunmalıdır.
Sanat, asırlara rağmen kalıcı olandır. Klasik sanatlarımız içinde bin yıldan fazladır varlığını sürdüren Tezhip Sanatı, uzun bir zaman, sabır ve kabiliyet ister. Bu sanatın uygulamasında kullanılan yegâne âlet fırçadır. Ama o fırça şayet ehil elde olmazsa, eser meydana getirmek imkânsızdır.
Fırçaya aklınızın yanında eğer gönlünüzü de katmazsanız neticeye varamazsınız.
Bence Sanat ibâdet hazzıyla gerçekleştirilirse alınan sonuç muhteşem olur.


-Sizce sanatkâr nasıl olmalıdır?

-Sanatkâr, kendisinde var olan bu kābiliyetin emânet olduğunu hiçbir zaman unutmamalıdır. Büyüklenip gurura kapılmak yerine, bunu her an kaybedebileceğini düşünerek bu emaneti geliştirmeli ve çok iyi korumalıdır. Kendisine verilenin şükrü içinde olmalıdır.
Dedelerimiz kendisine daima tabiatı örnek almıştır. Eserini hazırlarken sadelik içinde güzelliği aramış ve tabiata ters düşmemeye gayret etmiştir. Dr. Süheyl Ünver Hocamız bizlere sık sık şu örneği verirdi: “Çevrenizdeki meyve ağaçlarına bakın. Bir kiraz veya portakal ağacı düşünün. Dalları mis kokulu çiçeklerle veya meyvelerle dolu olsun. Böyle bir ağacın yanından gelip geçenlere bağırdığını hiç duydunuz mu? Ama lisân-ı hâl ile: –Koşun, gelin, bakın ne güzel kirazlarım var, mis gibi kokan meyvelerim var. Çiçeklerimin rengine, kokusuna gelin. Başka nerede böyle güzeli bulunur?” demektedir. İşte hakîki sanatkâr da eserini tabiattaki gibi sessiz sedasız vermelidir. Reklâma ihtiyacı yoktur. Az da olsa, farkına varıp değerini bilenler bulunur.

Rikkat Kunt Hocam da bizlere sık sık ; “Sanatınızı üzerinizde taşıyın. Bu, eser vermekten daha zordur. Ahlâkın bezenmesi, esas hedefiniz olmalıdır.” diye nasihat ederdi.

Hocam Muhsin Demironat da “Sanat ahlâkın tasfiyesidir.” derdi. Sanatla uğraşan kötülük yapmaz, kimsenin kuyusunu kazmaz. Bütün gayesi daha güzeli, daha iyiyi bulmak içindir.


-Eser yaratırken nasıl bir ruh hâli içinde olursunuz?


-Bizlerin birer ayna vazifesi görerek, eser yarattığımıza değil, yansıttığımıza inanıyorum. Yaratmak sadece Allah’a mahsustur. Kanaatimce sanatkâr, tabiatın içinde ezelden vâr olan güzelliği bulup ortaya çıkarandır, yâni keşfedendir.

Sanat, tabiatın içinde gizlidir. Ama ortaya çıkması için insana ihtiyacı vardır. İşte bu güzelliği ortaya çıkararak dokunulabilir, görülebilir ve duyulabilir hâle getiren sanatkârdır. Nitekim Türk sanatkârı tabiatı örnek alarak desen hazırlarken de aynen kopyadan kaçınmış, üslûplaştırarak çizmiştir. Bu yolun sanat dünyasında bir dönüm noktası olduğuna inanıyorum. Ne tabiat aynen kopya edilmiş, ne de tamamen zıt düşen şekiller çizilmiştir. Lâkin esere bakıldığında hem tabiatı, hem de sanatkârı görmek mümkündür.


-Günümüzde Tezhip Sanatının uygulanışı hakkında neler dersiniz?

-Arapça’da “altınlamak” mânâsına gelen tezhip kelimesi, zahmetlice ezilerek fırçayla sürülecek hâle getirilmiş olan varak altın ve muhtelif renklerin kullanılmasıyla gerçekleştirilen bir kitap sanatıdır. İsminden de anlaşılacağı üzere asıl maddesi hakiki varak altındır. Tezhip, mutlaka altın ile yapılmalıdır. Günümüzde altın yerine kullanılan yaldız aynı neticeyi vermemektedir. Bir de tezhipde iyi netice almak için âharlı kâğıt kullanılmalıdır.

Bunların yanı sıra en önemli noktalardan biri de tasarım ve işçiliktir. Bu ikisi bir arada olduğu zaman, gerçekleştiren kimse eserin sahibi olur. Sanat olabilmesi için tasarım şarttır.
Konuşmamın başından beri bu sanatın uzun zaman isteyen zor kazanılan bir sanat olduğunu anlatmaya çalışıyorum. Şimdilerde üç aylık kurs görüp kartvizitine “müzehhip” diye yazdıranlar var. Sanatta son noktaya ulaşmak için insan ömrü kâfi değildir. Ben hâlâ öğrenmeye çalışıyorum. Zaten “oldum” dediğiniz an, geri dönmeye başlarsınız.

Sanat, yapana önce edeb, sonra da sabır kazandırmalıdır. Şan, şöhret ve para için sanat yapılmaz. Özellikle gelenekli sanatlar, tarihimizde benliği yok etmek için basamak olarak kullanılmıştır. Hakîki sanatkâr olmak eğer gâyemiz ise, bu sanatı öğrenmek isteyen gençlere şu sözlerimle seslenmek istiyorum; Sanat vakıf gibidir, tâlibine karşılıksız öğretilir ve verdikçe artar. Sanatınızı, bir çocuk yetiştirir gibi özenle geliştirin. Aksi halde sıradan bir sanatçı olursunuz.

Tarihimizde sanatkâr eserini satar, fakat sanatını satmaz. Öğrenen, hocasının hakkını, sanatı bozmadan kendinden sonraki nesle öğreterek öder. Bu anane sanatın bozulmadan bugüne kadar devamını sağlamıştır ve sadece gelenekli sanatlarımız için geçerlidir. Bu sebeple, hoca-öğrenci münasebeti 3-5 yıllık değil, ömür boyudur. Asırların koyduğu bu gelenek, bugün Kubbealtı Nakışhanesi’nde aynen devam etmektedir.

 

***** Sanatın bütün güzelliklerinin şahsiyetinde toplandığı Prof.Dr Çiçek Derman hanımla sanat üzerine yapılan bu söyleşinin üzerinden birkaç yıl geçmiş olsa da aynı enerji ve aynı düsturla yeni sanatkârlar yetiştirmek üzere İstanbul Klasik Sanatlar Merkezindeyiz. Tek gayemiz iyi sanatkârlar yetiştirmek. Kendisi de hat sanatkârı olan, Ahmet Zeki Yavaş’ın kurduğu bu merkez adeta bu amacın mümessili konumunda..Ne diyelim eskilerin dediği gibi “Sa'yiniz meşkur olsun” 

                                                                                                                  İstanbul Klasik Sanatlar Merkezi